Dürziler, Ortadoğu’nun karmaşık güç dengelerinde genellikle gözden kaçan, ancak kritik bir rol oynayan bir topluluktur. Sayıca az olmalarına rağmen; İsrail, Suriye ve Lübnan üçgeninde askeri sadakatları , siyasi nüfuzları ve istihbari bağlantılarıyla stratejik denklemlerde vazgeçilmez bir unsur hâlinde oldukları söylenebilir.
Konuşma dilimize olumsuz bir sıfat olarak yerleşmiş olan “Dürzilik”, semavi dinlerin beşiği Orta doğu’da butik bir inanış olarak kalmış olsa da, dinler tarihinde dikkat çekici bir yere sahiptir.Bu bağlamda dürzilik inanışına göre göreceli olarak hermetik bir inanış ve yapıdır; gizlilik ve kapalılık esastır. Dürzi olarak doğmayan biri, sonradan Dürzi inanışına dahil edilemez.
Örneğin Dürziler için yasak olarak bilinmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
• Domuz eti yemek, sigara içmek, alkol kullanmak,
• Tefecilik yapmak, Dürzi olmayan kişilerle evlenmek,
• Çok eşlilik, mut’a nikâhı ve cariye edinmek yasaktır.
Ayıca Dürzi kadınlar din görevlisi olabilir ve yüksek dini rütbelere ulaşan kadınların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Kadınlar mirastan eşit pay alır; kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Tek eşlilik esas alınır. Kadınların 17, erkeklerin ise 18 yaşından önce evlenmesi yasaktır. Zengin ailelerin dörtten fazla çocuğa sahip olması hoş karşılanmaz. Tavsiye edilen, iki çocuk sahibi olunması ve çocuklar arasında 4-5 yaş fark olması gerekir. Dahası İslam’ın beş şartına uymadığı iddia edilen Dürziler, Kur’an-ı Kerim’i okur ve onu kutsal kitaplarından biri olarak kabul ederler. Şeytanın reddi, iyi ve kötü karşısında Tanrı’ya boyun eğme, Dürziler arasında dayanışma ve yardımlaşma gibi prensipler tüm inananlar için geçerlidir. İslam’da Cuma günü mübarek sayılırken, Dürzi inancına göre ibadet günü Perşembe’dir.
Bu çerçeveden bakıldığında simgesel olarak Dürzi bayrağı 5 renkli bir şeritten oluşur ve 11. yüzyılda Al Hakim bi-Emrillah döneminde şu şekilde benimsenmiştir:
• Yeşil: Aklı
• Kırmızı: Ruhu
• Sarı: Söylevi
• Mavi: Örneği (emsali)
• Beyaz: Takibi (itaati) simgeler.
Dürzilerin tek bir kutsal kitabı yoktur. Arapçada “bilgelik” anlamına gelen el Hikme adlı metinler, Yeni Eflatunculuk, Hermetizm, Pisagorculuk, Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Maniheizm gibi din ve inanışlardan etkilenmiştir.
Başta Hz. Musa’nın kayınpederi Şuayb Peygamber olmak üzere Hz. İlyas, Hz. Yahya, Büyük İskender, Sokrat ve Platon, Dürziler için önemli figürler arasında yer alır. Bu nedenle pek aşina olmadığımız bu inanç içinde modern ve tarihsel açıdan baktığımızda neredeyse devrimsel prensipler içermektedir. Bu inanışlar günümüzde belli alanlarda birçok toplumun kendine hedef olarak belirlediği idealleri de kapsamaktadır. Bu durum Dürzilerin tarihsel mücadelesinin kökenini netleştirmektedir.
Dürziliğin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi
Dürzilik, 11. yüzyılda Mısır’da Fatımi Devleti’nin hâkim olduğu dönemde, Şiiliğin İsmailiyye kolundan ayrılarak doğmuştur. Tanrı’nın insan suretinde görünebileceğine inanan Dürziler, bu tecellinin Fatımi Halifesi al Hakim bi-Emrillah’ta gerçekleştiğine inanırlar. 1021 yılında ortadan kaybolan al Hakim’in semaya yükseldiği ve kıyamet günü döneceği kabul edilir. Al-Hakim’i Tanrı olarak kabul eden ilk kişi, Şeyh Muhammed bin İsmail Neştekin Derezi’dir. “Dürzi” kelimesi onun adından gelir. Ancak kibri ve Hamza bin Ali ile yaşadığı çekişmeler nedeniyle sapkın ilan edilmiştir.
Buhara doğumlu Derezi’nin etnik kökeni tam olarak bilinmese de Arap olmadığı ve Dürzi toplumu içinde yeterince kabul görmediği anlaşılmaktadır. Dürziler, kendilerini “el-Muvahhidûn” (Birleşenler) olarak tanımlarlar; bu tevhit, al Hakim’in Tanrı olarak birliğine ithaf edilir. Hristiyanlar Hz. İsa’nın Tanrı’nın enkarnasyonu olduğuna inanırken, Dürziler al Hakim’in Tanrı’nın tezahürü olduğunu savunurlar. Derezi’den sonra Dürzi hareketine Hamza bin Ali önderlik etmiştir. Daha sonra ise onu Ali bin Ahmed Muktena Bahauddin takip etmiştir. Bahauddin, 1042 yılında yazdığı son metinle Dürzilik inancına artık yeni hüküm eklenmeyeceğini ilan etmiş ve inzivaya çekilmiştir.
Bu tarihten sonra Dürzilik tamamen kapalı ve gizli bir inanç sistemi hâline gelmiştir. Al-Hakim ile Mısır’da başlayan bu inanç, baskılar nedeniyle Levant coğrafyasına (Suriye, Lübnan, İsrail) yayılmıştır. Osmanlı döneminde göreli bir özerklik kazansalar da zaman zaman zulümlere uğramışlardır. Örneğin, 14. yüzyılda İbn Teymiyye, “Dürzi gördüğünüz yerde öldürün” şeklinde fetva vermiştir. Suriye iç savaşında ise DAEŞ/IŞİD terör örgütü tarafından sapkın ilan edilmiş ve katliamlara uğramışlardır.
Dürzilik İnanışında Reenkarnasyon
Dürziler, ruhun yeniden bedenlenmesine yani reenkarnasyona inanırlar. Bu inancın İncil ve Kur’an’da da yer aldığı iddia ederler. Dürzi doktrinlerine göre Hz İlyas, Hz Yahya’nın reenkarnasyonudur. Günümüzde Dürziler düzenli olarak Suriye sınırları içinde bulunan Hz İlyas’ın türbesini ziyaret ederler ve kendisinin Hz Yahya olduğuna inandıklarından dolayı burayı kutsal kabul ederler. Dolayısıyla Hindu ve Budist inanışlarından farklı olarak ölen bir insanın yine insan olarak dünyaya döneceğine inanırlar; hayvan ya da bitki gibi başka canlı şeklinde döneceğine inanmazlar.
Dürzilik inanışında insan ölür ölmez reenkarnasyon anında gerçekleşir. Bunun sebebi de ruh ve beden arasındaki ilişkidir; beden olmadan ruhun var olması mümkün değildir. Hatta Dürzi bir kadının yine Dürzi kadın olarak ve bir erkeğin de yine Dürzi erkek olarak dünyaya geri geleceğine ve ruhların sürekliliğine inanırlar. Dürzi olmayan biri öldüğünde onun bedeninde Dürzi birinin reenkarne edilmesi mümkün olmadığını savunurlar. Başka bir ifadeyle evrende var olan ruhların sayısı sınırlıdır ve ruhlar çoğalamaz ya da bölünemez. Ardışık reenkarnasyonlar gerçekleştirerek sürekli doğuş döngüsü devam eder ve sonunda ruh kozmik zihin ile birleşerek nihai mutluluğa erişir. Belki de bu durumdan dolayı nüfuslarını artırma hırsları yoktur. Tavsiye edilen her çiftin iki çocuk sahibi olmasıdır. Elbette, bunun ciddi demografik sonuçları olmuş ve bu inanca sahip insanların sayısının belli bir sayıyı geçmesi pek mümkün olmamıştır.
Yine ihtimal dahilindedir ki Dürziliğin ‘butik’ bir inanış olarak kalması, tarihsel süreç boyunca hakim inançlar tarafından büyük ve varoluşsal bir tehdit olarak algılanmasını engellemiş ve süregelmesini sağlayan önemli bir etken olduğu görülmektedir.
Dürzilik İnanışında Sınıflar
Aslında tüm dinlerde olduğu gibi, Dürzilik kendini en belirgin biçimde toplumu organize ediş şekli ve değişik sınıflar oluşturması konularında kendini göstermektedir. Dürziler arasında iki dini sınıf vardır. Biri “ukkal” yani akıllılar, diğeri ise “cühhal” yani cahiller anlamında kullanılmaktadır. Ukkal; kendilerini dine adayan azınlıktır. Çünkü bu inanışa göre ukkallar bazı dini metinlere erişim sağlayabilirler. Cühhal; “cahil” kelimesinin çoğuludur ve bilgisizler anlamına gelmektedir. Dürzilerin çoğunluğu cühhal sınıfına dahil edilerek gizli tutulan dini metin ve bilgilere ulaşmaları yasaktır.
Cühhal sınıfından bir Dürzi’nin ukkal sınıfının arasına katılabilmesi için kırk yaşından büyük olması gerekmektedir. Söz konusu kişi uzun sure boyunca sıkı bir ahlaki denetime tabii tutulur ve eğer şeyhler onaylarsa; bir yıl bekledikten sonra yemin ederek ukkal sınıfına dahil edilir. Ukkal ile Cühhal dışında “ayan” ve “amme” denilen iki sosyal sınıf daha mevcuttur. Ayan; Şeyh ailesinden geldikleri halde şeyh olmayan feodal liderlere denir. Amme de onların mensuplarına denir.
Dürziler arasında öne çıkan dört büyük aileden söz edilebilir, Bunlar; Tenuhiler, Şihabiler, Ma’niler ve Lübnan siyasetinde de adını sıklıkla duyduğumuz Canbolatlar’dır. Dürzilerin bulundukları ülkelerde nasıl kendi hak ve önceliklerini koruduklarını, Canbolat ailesinin Lübnan siyasetinde zamanın şartlarına göre yaptığı ittifaklarla net bir şekilde görülmektedir.
Dürziler bazı ülkelerde kendi “iç hukuklarını” uygulamakta serbestler. Mesela Lübnan, Suriye ve İsrail’de bulunan Dürzi mahkemeleri vardır. 1948 yılında Lübnan Dürzi Şahıs Hukuku’nu uygulayarak yargılama kararları almaktadırlar.
Günümüzde nüfusu 800 bin ile 2.5 milyon arasında olduğu tahmin edilen Dürzilerin çoğunluğu Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün’de yaşamaktadır. Ancak demografik veya politik üstünlüğe sahip oldukları bir ülke veya hamileri bulunmamaktadır. Dürzilerin çoğunlukla yaşadığı Levant bölgesine bakıldığında; genel hatlarıyla Suudi Arabistan’ın Sünnileri, İran’ın Şiileri, Vatikan’ın Katolikleri, Rusya ve Yunanistan’ın Ortodoksları, İsrail’in Yahudileri destekledikleri bir ortamda Dürzileri destekleyen, varoluş mücadelelerinin arkasında olan bir devlet mevcut değildir.
Sonuç olarak İsrail, varoluşsal mücadeleleri her daim taze olan ve tarihte bir çok kez katliamlara maruz kalarak yerinden edilen Dürziler’i kullanmaktadır. Bu nedenle İsrail Suriye’de kendisini Dürzilerin koruyucusu ilan ederek kendi planlarına ve projelerine alan açma peşinde olduğu aşikardır. İlk aşamada bu plan dahilinde Suriye’yi bölmeye yönelik bir politik nüfuz olduğu söylenebilir. İsrail’in Dürziler’in güvenliğini bahane ederek Suriye’yi parçalara ayırmak istemesi bölgedeki kaosu derinleştirmeye yol açacağı kuvvetle muhtemeldir.















