Geleneksel olarak tarihi süreç incelendiğinde Suudi Arabistan, Körfez ülkelerinin politikalarına yön veren bir aktör olmuştur. Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, Körfez İşbirliği Konseyi gibi örgütlenmelerde aldığı roller Suudi Arabistan’ın bölgede liderlik karakterini öne çıkaran yapılanmalardır. Ancak son dönemde Rıyad, Körfez’in politikalarına yön vermekten ziyade bölgede politika inşa eden diğer aktörlerin çizdiği yönde ilerleme eğilimi göstermiştir.
Bu anlamda iki belirleyici gelişmenin Suudi Arabistan’da dolayısıyla da Körfez’de politika değişikliklerine etki ettiği söylenebilir. Bunlardan birincisi 2017 yılında Trump’ın ABD Başkanı olmasıdır. Diğer belirleyici gelişme ise Suudi Arabistan’da ilk kez veliaht prenslik makamına kurucu kralın oğullarından birinin değil torunlarından biri olan Muhammed Selman’ın geçmesi olmuştur. Bu süreçte Körfez’de önemli bir politika değişimi yaşanmıştır. Bu politika değişiminde ABD’nin İsrail merkezli Ortadoğu politikası ile Suudi iç siyasetinde veliahtlık makamının oğuldan toruna geçmesi politikasının karşılıklı ilerletildiği bir dönem yaşanmıştır.
Körfez’de Trump ve bin Selman’ın Politika İnşası
Görünürde bu iki aktörün öne çıktığı gelişmeler yaşanmakla birlikte bölgede yaşanan gelişmelerin perde arkasında etkili olan başka aktörler ve faktörler vardır. Önce aktörlerden bahsetmek gerekirse; Trump ve bin Selman’ın görüşerek ilişkileri geliştirmelerine Kushner, Netanyahu ve Bin Zayed ‘in öncülük ettiği basına yansımıştır.
Esasen o dönem sıkça konuşulan politika inşası sürecinin temel ayakları Bin Zayed tarafından bin Selman’a aktarılmıştı. Bin Zayed, Bin Selman’a İsrail ile iyi ilişkiler kurulabileceğine Trump’ın ikna edilmesi halinde ABD’nin güçlü desteğinin alınabileceğini söylemişti. Ayrıca İsrail ile ilişkileri geliştirmenin temel motivasyonu da İran karşıtı bir blok oluşturulmasıydı. Diğer taraftan Katar son dönemde kendine münhasır bir dış politika izliyor ve öncü aktör Suudi Arabistan’ı ve diğer bir aktör BAE’yi rahatsız ediyordu. Ayrıca dönemin Suudi Arabistan açısından iki önemli değişkeninden biri Arap Baharı sürecinde Katar’ın ayrışan tavrıydı. Diğer bir değişken ise Katar’ın Müslüman Kardeşler konusunda tutumu ve Türkiye ve İran gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkiler geleneksel öncü Suudi Arabistan’ın Katar karşıtı adımlar atmasında etkili oldu.
Katar’a Ambargo, İran’a Baskı, İsrail ile Normalleşme
Kushner, Bin Zayed ve Netanyahu’nun girişimleri sonuç verdi ve Trump önce Muhammed bin Selman’ı Beyaz Saray’da ağırladı. Bu görüşme sonrası Riyad ziyaretine çıkan Trump, Kral Selman bin Abdülaziz ve Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi ile birlikte bir kürenin üstüne ellerini koyarak verdiği pozla yeni kurulan ittifakı adeta ilan etmişti. Bu sürecin ardından bölgede tansiyon her geçen gün arttı ve pek çok gerilim yaşandı. Katar, Irak, Yemen, İran, Libya, Filistin ve Lübnan gibi ülkeler bu yükselen tansiyonun yansımalarının yaşandığı yerlerden oldu. Bu süreçte Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır, Katar’a ambargo uygulamaya başladı. Trump liderliğinde İran’a baskı artırıldı. Ayrıca İsrail, Filistin’e baskılarını artırdı ve ABD, Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı. Aynı zamanda İsrail’in BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Fas gibi ülkelerle normalleşme girişimleri yaşandı. Ancak Suudi Arabistan normalleşme süreçlerini tamamlayamadı. Çünkü İsrail ile normalleşme, İslam ülkelerine liderlik yönündeki politikaları sekteye uğratması muhtemel bir adım olacaktı. Buna rağmen denendi ancak gerçekleştirilemedi.
Ayrıca Suudi halkının da bu normalleşmeye sıcak bakmadığı görüldü. Yine bu süreç içerisinde Suudi Arabistan’ın Yemen’deki varlığı gün geçtikçe zayıfladı ve pek çok alanda güçlü işbirliği yapılan BAE, Yemen’de kendi çıkarlarını gözetirken; Suudi Arabistan’ın çıkarlarını göz ardı eden bir politika izledi. İran’a baskı konusu belli ölçüde gerçekleşmiş olsa da beklentileri karşılayacak sonuçlar üretmekten uzak kaldı. BAE’nin ön ayak olduğu ABD ve İsrail’in destek verdiği bölge politikaları, Suudi Arabistan açısından büyük ölçüde olumsuz sonuçlar verdi. Dahası 2021 yılının başında ABD’de görevi devralan Biden yönetimi, Suudi Arabistan’a mesafeli mesajlar verdi. Tüm bu gelişmelerin bir sonucu olarak Suudi Arabistan için Trump döneminde inşa edilmeye çalışılan dış politika sürdürülemez hale geldi ve Suudi dış politikasında değişim sinyalleri verilmeye başlandı.
Suudi Arabistan Yönünü BAE’den Katar’a Döndü
BAE’nin aracılığı ve yön göstericiliğiyle gelişen politikanın sonuçlarından memnun olmayan Suudi Arabistan, dış politikasına yeni bir çerçeve çizmek durumunda kaldı. Bu anlamda öncelikle İsrail ile normalleşme sürecinin sürdürülemeyeceği yönünde bazı işaretlerin verildiği görüldü. Akabinde Katar’a sıcak mesajlar gönderildi. Katar da kendine uzatılan eli geri çevirmedi ve uzun yıllardır yan yana yaşadıkları komşuları ve akrabalarıyla ilişkileri normalleştirme konusunda olumlu mesajlar verdi. Bu anlamda aslında ortaya çıkan sonuç Katar’ın bölgedeki gelişmelere önemli ölçüde etki eden aktör konumuna yükselmesini beraberinde getirdi. Katar’ın adı Libya’da, Filistin’de, Afganistan’da izlediği politikalar ve başarılı diplomatik girişimlerle anıldı. Suudi Arabistan yönetimince Türkiye ile ilişkiler nispeten yumuşatıldı ancak daha iyi ilişkiler konusunda henüz yeterli isteğin oluşmadığı görülüyor. Suudi Arabistan’ın BAE ile ilişkilerinin yavaş yavaş olumsuz bir seyre girdiğine dair izlenimler güçleniyor. Suudi Arabistan merkezli Al Arabiya yönetiminin çalışanlarına BAE’den ayrılma yönünde talimat verdiği ve Suud’un medya yatırımlarını BAE’den çektiği görülüyor. Diğer taraftan Yemen’de Suudi Arabistan ve BAE pozisyonları itibariyle rekabete daha yakın duruyorlar. BAE’nin Katar’la Suudi Arabistan’a oranla daha mesafeli bir yakınlaşma içinde olduğu söylenebilir. Ancak BAE, Türkiye ile ilişkileri normalleştirme bakımından Suud’a göre daha istekli. Gerçekleşen ziyaretler ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde önemli mesafeler alınıldığı söylenebilir.
Katar’ın Dış Politikası Körfez’in Dengelerine Yön Veriyor
Körfez ülkelerinin özellikle de Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Bahreyn’in dış politikalarında genellikle ortak tavrın öne çıktığı ya da ayrışan bir tavırda ayrışma yaşanan konu açısından karşı tarafta olmamanın tercih edildiği söylenebilir. Ancak bu görünüm özellikle Arap Baharı olarak adlandırılan Arap ayaklanmaları sürecinde belirgin bir ayrışmaya neden oldu. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, Arap toplumlarında hareketlenmeye neden olan süreçleri kendilerine tehdit olarak algılarken Katar bu noktada diğer 3 Körfez ülkesi gibi reaksiyon göstermedi. Katar, bu süreçte izlenen değişimde etkinliğini artıran Türkiye ile ilişkilerini güçlendirdi. Bu bağlamda İran ile de iyi ilişkiler içinde olmayı tercih etti. Bu ise Suudi Arabistan ve BAE tarafından tepkiyle karşılandı. Katar yaklaşık son 10 yılda dış politikada işbirliğini güçlendirdiği aktörleri çeşitlendirme politikası izledi. Bu politikanın bir sonucu olarak da 4 Arap ülkesinin uyguladığı ambargo karşısında özellikle de Türkiye’nin verdiği destekle ayakta kalmayı başardı. Diğer taraftan Trump ile kurulan ittifak sonrası her ne kadar ABD, Suudi Arabistan ve BAE ile yakın ilişkiler içinde olsa da Katar, Washington ile ilişkilerini güçlendirmeyi başardı.
Sonuç
Katar dış politikası, iyi ilişkiler geliştirdiği aktör çeşitliliği sayesinde karşılaştığı zorlukları aşmayı başardı. Trump döneminde Körfez’de en çok BAE yaşanan süreçten fayda sağlarken Katar bu dönemde hem direncini artırdı hem de ABD ile önemli anlaşmalara imza attı. Bugüne gelindiğinde daha önemli olan nokta ise ABD’nin odağını Pasifik bölgesine kaydırmasından dolayı Ortadoğu’daki etkisinin azalma eğiliminde olduğudur. Diğer taraftan bölgede yaşanan gelişmelerde yükselen güç Türkiye ile Katar dayanışmasını artırdı. BAE’nin Türkiye ile ilişkileri güçlendirme arzusundan hareketle Trump döneminde ABD’den aranan güvenlik ve meşruiyet arayışı bugün bölgesel bir güç haline gelen Türkiye’den beklenir hale geldi. Bu bağlamda zorlukların sıklaştığı bir dönemde artan Türkiye-Katar dayanışması Katar açısından geleceğe dönük bir fırsat penceresi açmış oldu. Ayrıca BAE aracılığında Suudi Arabistan ve Bahreyn’in katılımıyla oluşan ittifak bölgede büyük ölçüde hedeflediği sonuçlara ulaşamadı. Bunun sonucunda da Suudi Arabistan’ın Körfez’de yeni dayanışmayı Katar ile birlikte göstermek istediği bir zemin oluştu. Bu zeminde Katar dış politikasının Suudi dış politikasının yeni yöneliminde etkili olması beklenebilir. Ayrıca Katar’ın Körfez’in dengelerine yön vermede önemli bir aktör haline geldiği söylenebilir.