Fars/İran toplumunun Afganistan konusunda duygu ve düşünceleri, Taliban’ın ikinci kez Kabil’i ele geçirmesinden önce de , çelişkili adlandıracağımız bir ikilem içerisindeydi . Afganistan, İran’ın tarihi toprakları ve ‘’Kültürel İran’’ adlandıkları coğrafyanın merkezinde olarak görülse de duygusal olarak sahip çıktıkları bir ülke değildir. Afganlıların imajı kötüydü. Öyle ki, Fars/İran milliyetçiliği karşıtları, Afganistan’ı ve Afganlıların kötü imajını, Fars kimliğini aşağılamak için kullanıyorlardı. İşin ilginç olanı, sınırlı İslamcı kesimin haricinde ‘‘Afganistan Davasına’’ sahip çıkan bile yoktu. Nitekim İran toplumu ne Afgan göçünü kabullendi ne de İran’ın 1979’dan sonraki Afganistan siyasetini benimsedi.
İran kamuoyunda Afganistan’ın konumu, Taliban’ın Kabil’i ikinci kez ele geçirmesiyle değişmiştir. Bugün Afganistan konusu İran tarihinde hiç olmadığı kadar iç politika, kimlik, milliyetçilik ve siyasi tartışmanın merkezine yerleşmiştir. Bu süreçte Afganistan meselesi çok ciddi tarafları bulan bir milliyetçi mücadeleye dönüşmüştür. Bu durum, Taliban üzerinden Afganistan siyasetini yeniden şekillendiren İran devletiyle, Taliban’ı kategorik olarak reddeden Fars/İran milliyetçi toplum arasında zıtlaşmayı doğurmuştur. İran, Azerbaycan’la ilişkileri gerginleştirerek geçici olarak kendisine yönelmiş milliyetçi tepkiyi Azerbaycan ve Türkiye’ye yöneltmeyi başarsa da ancak uzun sürede Afganistan konusunun üzerini örtme şansı düşüktür. Bütün bu gelişimler, İran-Taliban ilişkilerini yeniden analiz etme zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Yazımızda; İran/Fars milliyetçileri neden tepkili? Tahran’ın Taliban’dan beklentisi ne? İran-Taliban ilişkilerinde denge kimin lehinde? Afganistan, Ortadoğu’daki mezhepsel çatışmanın bir parçası olabilir mi? Pakistan-İran rekabeti nasıl şekillenir? Taliban’ın devletleşmesi İran açısından ne gibi sonuçları olur? gibi çeşitli sorular çerçevesinde İran- Taliban ilişkileri irdelenmeye çalışılacaktır.
Milliyetçiliklerin Karşılaşması
Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki; İran milliyetçiliği açısından Taliban’ın Afganistan’da hakimiyetinin sağlanması , Afganistan’ı İran kültür havzasının dışına çıkaramadığı durumda Fars/İran kimliğini ciddi şekilde sarsacaktır. Taliban’ın İran/Fars milliyetçiliği karşısında kültürel, dini ve ideolojik/politik çok yönlü engelle dönüşeceği muhtemeldir. Bu süreci doğru anlamanın yolu Peştu milliyetçilinin Taliban ideolojisiyle ilişkisini irdelemekle mümkündür.
Peştu milliyetçiliğinin en önemli ötekilerinden biri Fars/Dari dili ve onun Afganistan’daki etkinliğidir. Peştu milliyetçilerine göre Afganistan’ı görünürde Peştular yönetse de gerçek iktidar Fars/Dari dilindendir. Fars/Dari dili kültürel iktidarını kurarak Afganistan devletini ve toplumunu kendi lehinde dönüştürmüştür. Onlara göre Afganistan’ın kurtuluşu, kültürel hegemonyasını kurmuş Fars/Dari dilinden kurtulmakla mümkün olacaktır. Bu açıdan bakıldığında Peştu milliyetçiliği örtük olarak İran karşıtlığı üzerine yükselmiştir. Peştu milliyetçiliğinin yükselişi İran’ın nüfuz alanını sınırlandıracağı çok açıktır.
Taliban söylemsel olarak kavimciliği ve milliyetçiliği reddetse de pratikte kavimcilikle özdeştir. Taliban ayrıca seküler Peştu milliyetçiliğine karşıdır ve onların bazı temsilcilerini de bu nedenlerden dolayı öldürmüştür. Taliban milliyetçiliği aslında Afganistan çağdaş tarihinde
derin kökleri olan seküler Peştu milliyetçiliğe karşı olsa da kendisi İslam, Afgan ve Peştu dilini birleştirerek bir tür muhafazakâr milliyetçilik ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.
Taliban’a göre Afganistan’ın Peştuca ve Darice/Farsça olarak iki resmi dili olsa da devletin her kademesinde neredeyse Fars/Dari dili konuşulmuştur. Fars/Dari dili Peştucayı gerileterek kendisi pratikte milli bir dile dönüşmüştür. Fars/Dari dilinin etkinliği bürokraside de tezahür etmiştir. Nitekim askeri ve güvenlik bürokrasi Fars dillilerin (Taciklerin) etkin olduğu kurumlara dönüşmüştür. Taliban, nüfus oranına göre bu etkinliğin adaletli olmadığını ve değişmesi gerektiğini söylüyor. Bu nedenle Peştucanın milli bir dil olmasını arzuluyor.
Taliban’ın Fars diline karşıtlığının mezhepsel bir nedeni de var. Taliban, bugün değiştiğini söylese de fikri olarak Şii karşıtlığını koruyor. Fars dili sadece Taciklerin değil, aynı zamanda Şii olan Hazarların da dilidir. Diğer taraftan bakıldığında İran’ın resmi dili olması sebebiyle de görünürde mezhepsel bir veçhesi de vardır. İran dini lideri Ali Hamaney’in ‘‘Fars dili Şiiliğin birinci, İslam’ın ise ikinci dilidir’’ ifadesi Şiilik ve Fars dili özdeşliği algısını pekiştiriyor.
Taliban ayrıca Fars dilini İran’ın Afganistan’a nüfuz araçlarından biri olarak görüyor. Taliban yanlıların sosyal şebeklerde dolaştırdığı, ‘‘İran’ın Afganistan’da Hazarlarla dil ve din olarak ortak iki yanı var. Taciklerle etnik köken ve dil olmak üzere iki ortaklığı vardır. Peştulardan dil, din ve etnik köken olarak da farklıdır’’ ibareler , buna işaret ediyor. Hazara ve Tacikleri ‘‘İran uzantısı’’ ve kendilerini ise istisnayı bir konuma yerleştiriyorlar. Fars dilinin sınırlandırılması, İran kültürünün sınırlandırılması anlamına geliyor. İran/Fars milliyetçilerinin Pencşir desteği ve Taliban karşıtlarının bir nedeni Peştu milliyetçiliğinin Fars/Dari diline karşı konuşlanmasında ramak kalmıştır
Egemenliğin İnşası
İran-Taliban ilişkileri başladığında Taliban, ABD’ye karşı çatışan bir örgüt olsa da bugün itibariyle Kabil’de iktidarı ele geçirerek, dinsel ve ideolojik/politik görüşler çerçevesinde toplumu dönüştürmek isteyen ihtiraslı, iddialı ve saldırgan bir devletleşme sürecindedir. Üstelik Taliban, örgüt olduğu dönemden farklı olarak ABD ile iyi ilişkiler kurmak istediğini belirtiyor. İran, Afganistan’daki bu köklü dönüşümü beklemiyordu ve hiç hazırlığı da yoktu. Taliban’ın devletleşmesi İran’ın beklemediği yeni, karmaşık ve hareket alanı ve seçeneği sınırlı olan bir süreçle karşı karşıya bırakmıştır.
Afganistan’ın merkezi devlet yapısının tam oturmaması nedeniyle başka ülkelere karşı da egemenliğini koruma imkânı düşük olmuştur. Afganistan’da yabancı devletlerin kazandığı geniş, çeşitli, derin ve çok boyutlu nüfuzu ve etkinlik bu olgunun göstergesidir. Bu problem nedeniyle başka devletler, Afganistan’daki toplumsal gruplarla devletten bağımsız, izinsiz ve hatta onun aleyhinde ilişkiler geliştirme imkânına sahip olmuşlardır. Nitekim Afganistanlı grupların önemli bölümü, destek aldıkları ülkelerin çıkarlarını takip ettikleri bilinir. Bu durum Afganistan’da ulusal bilinç ve ulus-devletin oluşmadığının da açık göstergesidir.
Taliban, aşırı merkeziyetçi düşünceye sahip olması nedeniyle merkezi devleti güçlendirmeyi hedeflediği gözüküyor. Taliban’ın devleti ele geçirdiğinde bütün ideolojik gruplar gibi ülkeye mutlak hâkim olmak isteyici öngörülebilirdi. Çünkü devleti ve toplumu dönüştürmek istiyorsa, devleti her alanı kontrol edebilecek güce ulaştırması elzemdir. Bu da İran ve diğer
devletlerin gelecekteki varlıklarını nasıl sürdüreceklerini sorunlu haline getiriyor. İran daha önce merkezi yönetimden izin almadan bile Tacik ve Şiilerle istediği şekilde ilişki geliştirebiliyordu. Fakat Taliban’ın devleti güçlendirme ve egemenliği inşa etme arzusu İran’ın hareket alanını sınırlandıracağı gibi gözükmektedir. Başka bir ifadeyle, Taliban’ın devletleşmesi ve egemenliğini inşa etmesiyle İran’ın Afganistan’daki nüfuzunu azalacağı yüksek ihtimaldir.
Taliban’ın despotik kimliği nedeniyle Afganistan’daki toplumsal, dinsel, mezhepsel ve dilsel gruplara ondan bağımsız ve izinsiz başka ülkelerle ilişki kurma imkânı verme ihtimali düşüktür. Taliban güçlendikçe yabancıların ülkedeki faaliyetlerini sınırlandırması muhtemeldir. Taliban, 1979’dan sonra oluşan ve 1990’lardan sonra pekiştirilen egemenliği yok sayan gevşek sürecin devam ettirilmesini istemeyeceği açıktır. İran’ın Pencşir konusunda acizliği bu durumun ilk işaretidir. Taliban, Tacikistan’a dediği gibi İran’a da ‘’içişlerime karışma’’ diyebilir.
İran, Afganistan’da milli çıkarlara dayanarak politika gütseydi, Taliban’ı desteklemek yerine eski yönetimin (Afganistan İslam cumhuriyetini) etkinliğini artırmak için çalışırdı. Ancak İran, Afganistan’da ulusal çıkar yerine ABD ile yaşadığı gerginlik çerçevesinde politika üretti. ABD’nin Afganistan’dan çekilişi İran’a sınırlı ideolojik kazanımlar sağlasa da Taliban’ın devletleşmesi gibi çeşitli jeopolitik risk ve tehditler doğurmuştur. İran dışı politikasında pragmatizm, ulusal-çıkar ve ideoloji çelişkisi hep yaşanır ve bu çelişkiler İran’ı öngöremediği tuzaklara ve krizlere sürükler. İdeolojik zafer, jeopolitik kazanıma dönüşmediği taktirde ideolojinin kendisini de yok edebilecek makinaya dönüşür.
Dengesizliğin Doğuşu
Taliban’ın İran karşıtlığı ideolojik ve dinsellik içerir ve onun ideolojik kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. ‘‘Taliban, İrancı olmaz’’ ancak pragmatist nedenlerle İran’la ilişkilerini iyi tutmak isteyebilir. Taliban’ın güvenlik, istihbarat, eğitim ve propaganda dahil birçok kurumsal imkânlarını açık ve örtük olarak İran karşıtlığını da temel alarak şekillendirebileceğini söylemek mümkündür. Taliban, İran’ın istihbarat faaliyeti, ideoloji ihracı gibi faaliyetlerini istemeyeceği ve bunların önünü kesmeye girişeceğini öngörmek mümkündür.
Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı İran’ı zorlayan başka bir etkendir. Bu sorunla sadece İran karşı sarıya değildir. Dünya ülkeleri de Taliban’la nasıl ilişki kuracakları konusunda net bir bakış açısına sahip değiller. Çünkü dünyanın kapsayıcılık anlayışıyla, Taliban’ın düşünceleri örtüşmüyor. Gelinen sürece bakıldığında dünyanın Taliban’la kapsayıcılık konusunda ortak bir noktaya gelmesi kolay gözükmüyor. Taliban’ın radikal ideolojik/politik kimliği, dini yorumu, cinsiyetçi anlayışı ve dışlayıcı milliyetçi-muhafazakâr görüşü toplumsal katmanları birleştirmek yerine bölünmeye neden olabilecek potansiyele sahiptir. Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı, Afganistan’ın çok parçalı toplumsal, kültürel, siyasal, mezhepsel, etno-dilsel ve tarihsel kazanımı ve birikimleriyle örtüşmüyor. İran ve Taliban arsasında kapsayıcılık konusu önemli bir sorundur. İran, Afganistan’daki çıkarlarının korunmasının yolunu tüm etnik, dilsel, dinsel, mezhepsel ve politik/ideolojik grupları kapsayan bir devletin kurulmasında görüyor. Oysa Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı İran’ın hedefleriyle örtüşmüyor. Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı İran’ın Afganistan çıkarlarını dışlayan bir çerçevede oluştuğu gözüküyor.
Taliban’ın İran siyaseti açıktır. Taliban, İran’la iyi ilişki kurmak istiyor ancak İran’ın Afganistan içişlerine karışmasına karşı çıkıyor. Bu perspektiften bakıldığında Taliban, imkân, fırsat ve güç elde ederse, İran’ın Afganistan’daki nüfuz araçlarını yok edeceği bellidir. Bunun en iyi örneği Pencşir’de yaşanmıştır. Taliban’ın İran’a en büyük darbesi Pencşir’i etkisizleştirmekle olmuştur. Pencşir, İran devletinin isteğine rağmen direnişe başladığı için Tahran’dan umduğu desteyi almadı. Bu durum İran’ın ülke içinde itibarını ciddi şekilde sarsmıştır. Ayrıca Taciklerle ilişkilerinin geleceği konusunda da soru işaretleri doğurmuştur. Taliban’ın Pencşir’i ele geçirirken Tacik komutlarını öldürmesi İran’a vurulmuş en büyük darbe sayılabilir. Taliban tarafından öldürülen Pencşir komutan ve militanların önemli bölümü, İran eğitimliydiler. Aslında Taliban, Pencşir komutanları öldürerek İran’ın Afganistan’daki önemli bir kolunu kesmiş oldu. İşin ilginç yanı, İran’ın buna karşı bugüne kadar sürdürdüğü sessizliktir. İran, sadece Pencşir’le ilgili değil, Taliban’ın Hazarları, Daykundi bölgesinden göçe zorlamasına da sessiz kalmıştır.
İran’ın Taliban üzerine baskı kurma imkânı var ancak bu sürece girmesi çeşitli riskler doğurur. İran’ın Taliban’la ilişkilerinin gerginleşmesi onu çeşitli sorunlarla karı karşıya bırakabilir. Taliban’ın yenilgisi İran’a çok çeşitli faturaları olacağı açıktır. Taliban’ın yenilgisi Afganistan’da uzun süren iç çatışma, istikrarsızlık ve dolayısıyla İran’a yönelik kitlesel göç ve uyuşturucu gibi çeşitli sorunların taşınması anlamına geliyor. Taliban’ın yenilgisi IŞİD-K gibi Şii karşıtı örgütlerin güçlenmesi anlamına da gelir ki, bu durum İran’ı Afganistan’da sonu belirsiz bir maceraya sürükleyecek kadar tehlikeli bir karmaşa demektir. Üstelik Afganistan’daki iç çatışma ve yükselen radikalizm ABD’nin Afganistan’a geri dönüşü için yeni bir davetiye çıkartabilir. Bu durum İran’ı Taliban’a karşı daha fazla bağımlı hale getiriyor. Görünen o ki, İran-Taliban ilişkilerinde denge Taliban lehinde cereyan etmektedir. İran’ın son dönemdeki Taliban’la kurmaya çalıştığı ekonomik, ticari ve siyasi ilişkileri bu açıdan değerlendirmek gerekir.
İran’ın Taliban’a karşı daha temkinli olmasının başka nedenleri de vardır. İran siyasetinde Afganistan yorgunluğu diyebileceğimiz bir durumdan da bahsedilebilir. Çünkü Afganistan’daki çatışmalar ve siyasal süreç, İran’ın ulusal çıkarlarına uygun olarak gelişim göstermiyor. İran özellikle 1979’dan sonra Afganistan’da fırsat arama yerine tehditleri engelleme ve krizleri önleme zorluklarıyla karşı karşıyadır. İran açısından Afganistan jeopolitik hayatı son derecede önemli olsa da bu imkândan yararlanma fırsatını bir türlü elde etmemesine neden olmuştur . Bu da İran’ı çok uzun süreli diplomatik, siyasi, ekonomik, askeri ve benzeri gerginliklerin içine sürüklüyor.
İran’ın Taliban’a karşı daha temkinli davranmaya iten başka bir neden de Tahran’ın Afganistan’da güçlü bir merkezi devletin kurulmasını arzulamasıdır. Afganistan’da merkezi devletin zayıflığı İran’a zararı, faydasından daha çok olmuştur. Göç, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, radikalizm, terörizm, küresel ve bölgesel gerginlik gibi çeşitli tehditler doğurmuştur. Taliban’ın güçlü bir devlet inşa edebilmesi, bu açıdan İran’ın lehinde olabilir. Afganistan’da güçlü merkezi devlet oluşursa; göç azalabilir, iki ülke arasında su problemi çözülebilir, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı kontrol edilebilir, Afganistan’ın jeopolitik imkânından yararlanma fırsatı doğabilir.
Mezhepsel Çatışmaların Riskleri
İran açısından bakıldığında Afganistan, Şii jeopolitiğinin bir parçasıdır. İran, Afganistanlıları uzun yıllardır Ortadoğu’daki giriştiği bütün çatışmalarda silahlı güç olarak kullanıyor. Afganistanlı Şiilerden oluşan Fatimiyun Ordusu bunun en açık örneğidir. Aslında Afganistanlı Şiiler, İran’ın siyaseti nedeniyle Ortadoğu’daki mezhepsel çatışmanın bir parçasına dönüştürülmüşler.
İran, Afgan Şiileri Ortadoğu’daki mezhepsel çatışmaların bir parçası yapsa da Afganistan, İran açısından Ortadoğu’daki bir ülke değil. İran, Ortadoğu üzerinde giriştiği ve başını çektiği mezhepsel çatışmayı Afganistan’da da sürdürmeye kalkışırsa, ciddi sorunlarla karşılaşabilir ve onu iç ve dış politikada büyük felaketlere sürükleyebilir. Öncelikle bu girişim, Taliban’ı Ortadoğu’daki bazı ülkelere daha fazla yakınlaştırır. Afganistan Şiileri tarihte sürekli yaşadıkları kıyımlarla yeniden karşılaşabilirler. Ayrıca bu bölgedeki çatışmalar Ortadoğu’dan farklı olarak kolayca İran’ın içine de sıçrayabilir. Afganistan’da Şii-Sünni çatışması İran’ın Çin, Rusya ve Pakistan’la olan ilişkilerini gerginleştir. Mezhepsel çatışma ister istemez radikal grupların Afganistan’a yığılmasını sağlar. Bu, Rusya ve Çin gibi bölge ülkeleri açısından kabul edilebilir bir durum olmayacağı açıktır. İran, Rusya ve Çin’i karşısına almayı istemez. İran’ın Orta Asya ve Kafkasya siyasetinde görüldüğü gibi dış politika ve güvenlik stratejilerinde Rusya ve Çin’in çıkarlarını gözettiği bilinir.
Afganistan’daki mezhepsel çatışma yoğun Şii nüfusa sahip Pakistan’a sıçrayabilir. İran, Afganistan’da mezhepçi bir siyaset izlerse Pakistan’la ilişkileri altüst olur. Pakistan’ın körfez ülkeleriyle ilişkilerinin iyi olması İran’ı sınırlandırıyor. İran, Pakistan’ı daha fazla körfez ülkelerine yakınlaştırmak istemez. Pakistan’ın Ortadoğu’daki denkleme eklenmesi İran’ın istemeyeceği bir durumdur. Ayrıca körfez ülkeleri, Pakistan ve Taliban üzerinden, İran’ın Sünni bölgelerine daha kolay ulaşabilir. Pakistan’ın İran Belcistan’ındaki etkisi inkâr edilemezdir. Üstelik Pakistan, Türkiye ve Azerbaycan’la ortak tatbikat yaparak Tahran’a karşı hesap etmediği yeni bir cephe açma olanağının da olduğunu göstermiştir. İran başardıkça bu sürecin ortaya çıkmasından kaçınmak isteyebilir. Bu da Taliban’ın elini İran’a karşı daha güçlü kılıyor.
Pakistan, İran’ı Taliban üzerinden sınırlandırmak istese de bu rekabeti açık bir gerginliğe dönüştürmek istemez. İran-Pakistan gerginliği, Pakistan’ın kırılgan iç sürecini zora sokabilir. Pakistan, Körfezleri ülkeleriyle birlikte hareket etmek istese de ancak onların İran karşıtlığı yükünü taşımak istemediğini daha önce göstermiştir. Pakistan, Afganistan’da bir Şii-Sünni ve Tahran-Suudi gerginliği İstemiyor. Pakistan ve İran, Afganistan üzenindeki rekabetlerini gerginlik ve çatışmaya dönüştürmek istemiyorlar. Bugün itibariyle her iki ülke de bu çatışmadan yana olmasa da her iki ülke ‘‘kötü günlere’’ hazırlığını yapıyor. Çünkü Afganistan’ın kırılgan iç dengeleri süreci öngörülmeyen yerlere götürebilir. IŞİD-K’nın Kunduz vilayetinde Şiilere ait bir camiye bombalı saldırı düzenlemesindeki hedeflerinden biri de Şii- Sünni çatışması çıkarmak ve böylece İran, Taliban ve Pakistan’ı arzulamadıkları bir sürecin içine somak olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik Taliban’ın bugünkü uygulamalarını sürdürerek dünyayla ilişki problemini çözememesi, ülkedeki finansal ve ekonomik kriz, kitlesel yoksulluk, kıtlık ve kitlesel açlık sorunu, Pencşir’de görüldüğü gibi iç savaş ihtimali, IŞİD-K’nın saldırıların yaygınlaşması gibi benzer sorunlar, Afganistan’daki siyasal sürecin nereye doğru everileceğini öngörmeyi de zorlaştırılır.