ABD’nin Irak’taki yeni planı etnik ve mezhepsel ayrışmaları derinleştirerek kontrollü bir Pan-Arabizm akımını tetiklemek. Çünkü Şii-Sünni mezhepsel ayrışmaların İran’ın Orta Doğu’daki gücünü pekiştirerek artırdığını söylemek mümkün. Bu nedenle Irak’ta Sadr gibi ulusalcı görünümlü Arap milliyetçilerinin siyasi sahnede güçlenmesi öngörülebilir. ABD’nin 2011 Aralık ayında, askerlerini Irak’tan çektikten sonra Bağdat’ta hem kendisinin hem de İran’ın kontrol edebileceği bir yönetimi bırakmanın hesabını yapmış olduğu aşikârdır. Fakat İran’ın Kasım Süleymani’den sonra hem bölgede hem de Irak’ta etkisinin zayıfladığı gözlemlenmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 11 Eylül hadisesi kapsamında ortaya attığı “Büyük Orta Doğu” projesiyle beraber “terörizmle mücadele” adı altında, 2002 yılının Ekim ayında Afganistan’ı ve Mart 2003 yılında ise kitle imha silahların bulunduğunu iddia ederek Irak’ı işgal etti. Böylece genel anlamda Ortadoğu bölgesi, özelde Irak’ın siyasi sahnesinde birçok değişiklik yaşansa da; siyasi krizler, ekonomik zorluklar ve bölge halkının yaşamsal alanda çektiği sıkıntıların halen değişmediği bir gerçektir. Dolayısıyla Irak’taki müzmin siyasi krizler, anlaşmazlıklar ve çıkara dayalı hesaplaşmalar gün geçtikçe artmaktadır. Ülkede 2005 yılından bu yana altı defa parlamento seçimleri yapılmış ve hemen hemen her seçim sonrası hükümet kurma girişimleri çetrefilli-tartışmalı geçmiştir. Çünkü ABD’nin Irak’ı işgal ettikten sonra ülkede kurduğu siyasi denkleme bakıldığında, aslında seçimler yapılmış olsa da Bağdat ekseninde kurulan sistemi değiştirmemektedir. Bunun en temel nedeni Irak’ın siyasi denkleminde Cumhurbaşkanının Kürt, Başbakanın Şii ve Parlamento Başkanının Sünni Araplardan olacak şekilde oluşturulmasıdır. Bu bağlamda ülkedeki seçimleri hangi kesim kazanırsa kazansın uzlaşı hükümeti kurmak zorunda kalmaktadır. Örneğin Sünni Araplar veya Türkmenler parlamento seçimlerinde yüzde 60 oy oranını elde etseler bile Başbakanlık görevini alamazlar. ABD’nin kurduğu söz konusu sistem, tamamen Saddam devrilmeden önce Iraklı muhalif güçlerinin Londra toplantısında uzlaştıkları bir siyasi modeldir.
Bu modelin Irak anayasasına herhangi bir bağlılığı yoktur. Hatta sözü edilen Cumhurbaşkanı Kürt, Başbakan Şii ve Parlamento Başkanı Sünni Arap olması modeli, Irak’taki hükümet kurma süreçlerini de olumsuz yönde etkilemekte ve tıkamaktadır.
Hükümet kurma krizi
Irak’ta 10 Ekim 2021 tarihinde yapılan erken parlamento seçimlerinde ülkedeki siyasi dengelerin değiştiği ve ülke içerisindeki seçmenlerin etnik-mezhepsel çizgide olan akımlara oy vermediği görülmektedir. Ülkede yapılan seçimlere katılım oranının yüzde 44 olmasıyla birlikte İran destekli Şii parti ve oluşumlar ciddi oranda oy kaybettiler. Şii din adamı Mukteda Sadr ise Irak ulusalcılığını öne sürerek 73 milletvekili kazanmış ve ülkede artık uzlaşı hükümeti yerine çoğunluk hükümetinin kurulmasını savunmuştur. Sadr çoğunluk hükümeti kurmak için İran yanlısı Şii parti, liste ve oluşumlarla değil, 31 milletvekili kazanan Mesud Barzani-Sünni Arapların kurduğu Egemenlik koalisyonuyla Vatanı Kurtarma İtilafını kurmuştur. İran destekli Şii listelerse Koordinasyon Çerçeve adı altında birleşerek uzlaşı hükümetini kurmak amacıyla başta Sadr Hareketi olmak üzere tüm siyasi taraflarla görüşmelere başlamışlardı.
Söz konu gelişmelere bakıldığında; geçtiğimiz 9 Haziran’da Sadr’ın yaptığı açıklamayla 73 milletvekilini istifaya davet etmesi ve akabinde Sadr’ın vekilleriyle birlikte iki bağımsız milletvekilinin de istifa etmesi, ülkedeki hükümet kurma sürecini adeta sonlandırmıştır. Sadr’ın milletvekillerinin istifasını Meclis Başkanı Muhammed Halbusi tarafından kabul edildiği açıklanarak parlamentoda oylama sürecine gidilecektir. Ancak Irak parlamentosu iki aylığına tatile girdiği için oylama henüz gerçekleşmedi. Sadr Hareketi milletvekillerinin istifasına yönelik ilk tepki ittifak kurduğu Mesud Barzani’den (KDP) geldi. Barzani sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ‘Sayın Mukteda Sadr’ın kararına saygı duyuyoruz ve bundan sonraki gelişmeleri takip edeceğiz” dedi. Sünni Araplardan ise Sadr’ın kararına karşı herhangi bir açıklama gelmedi. Sünniler büyük bir olasılıkla Sadr’ın kararının netleşmesini ve kesin kararlı olduğunu görmek istemektedirler. Bunlara ilaveten İran yanlısı Koordinasyon Çerçeve koalisyonu Sadr’ın istifa kararını saygıyla karşıladıklarını ve siyasi taraflarla diyalog kuracaklarını açıkladı.
Rekabet ve ayrışma
Yukarıda sözü edilen 10 Ekim Irak seçimlerinin ülkede daha önce yapılan seçimlerden en önemli farklarından biri de Şii-Şii-Kürt-Kürt siyasetinin güç rekabetlerinden dolayı ayrışmalarıdır. Sünni Araplar 2003 yılından beri ilk defa Irak’ta yapılan son seçimlerde hem iyi organize oldular hem de hükümet kurma sürecinde tek çatı olan Egemenlik koalisyonu altında birleştiler. Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan seçimlere kadar Şiiler hükümet kurma süreçlerinde İran’ın da etkisiyle birlikte hareket etmeyi başarmışlardır. Keza Kürtlerin de kuzeydeki siyasi yapıda ayrışsalar da Bağdat’taki stratejik çıkarlarını kaybetmemek için beraber hareket ettikleri görülmektedir. Ancak 10 Ekim 2021 tarihindeki erken parlamento seçimleri sonucunda başbakanlık adayları ve hükümet kurma sisteminde Şiilerin iki bloka bölündüğü izlenimi vermektedir. Kürtler cephesinde de Cumhurbaşkanı görevi konusunda Barzani’nin Partisi KDP-Talabani’nin Parti KYB arasında ciddi kriz yaşanmıştır. Bu bağlamda 2003 yılından sonra ABD’nin Bağdat’ta kurduğu siyasi sistemin çökme eşiğine geldiği ve artık uzlaşı hükümetinden ziyade çoğunluk hükümetinin tek çözüm yolu olarak görülmeye başlandığı söylenebilir.
Bu çerçeveden Irak’taki son gelişmelere dikkat edildiğinde, yalnızca siyasi bir hükümet kurma kriz olarak görülse de, bu nitelikteki krizlerin ülkede ekonomi ve güvenlik temelli sorunlara da yol açacağını söylemek mümkündür. Ülkede sekiz aydır devam eden hükümet kurma krizinin çözümlenmemesi durumunda Sadr yanlıları ile İran yanlısı Şiiler arasında sokak gösterileri beklenebilir. Bu bakımdan Irak’taki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda; Sadr’ın hükümet kurma sürecinden geri çekilmesinin ardından ülkede herhangi bir koalisyon hükümeti kurarsa kursun siyasi krizi çözemeyeceği ifade edilebilir. 10 Ekim seçimlerinden sonra İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Ordusu komutanı General İsmail Kaani en az üç kez Irak’ı ziyaret ederek Şii-Şii sorununu çözemediği görülmektedir. 16 Haziran’da Necef’e bağlı Hannan’da istifa eden Milletvekilleri ile toplanan Mukteda Sadr yaptığı açıklamada istifadan geri dönüşün olmayacağını söyledi. Irak’taki hükümet kurma sürecinde sessiz kalan Şii Mercii Ali el Sistani, ülkedeki gelişmeleri izlediklerini ve birçok defa uyarılarda bulunduklarını vurguladı.
Güç mücadelesi
Şiiler arasındaki güç mücadeleleri değerlendirildiğinde, ABD sonrası Irak’ta politik sürecin, büyük ölçüde İran’ın yönlendirdiği parti, örgüt ve Şii politikacılar tarafından tasarlandığı görülmektedir. Dolayısıyla Irak’ın siyasal yapısında değişim pek görünmese de Şiiler arasındaki iç çekişmelerin neticesinde Irak’ta İran’ın nüfuz alanlarını zayıflatabilir. Şu noktayı belirtmek gerekir ki İran, Irak’ta kendisine alternatif olabilecek bir Şii devletinin kurulmasını desteklememekte ancak Bağdat yönetiminin Şiilerin etkisinde olmasını istemektedir. ABD ile belki de anlaştığı konulardan biri sözü edilen Şii devletinin kurulmasını desteklememek olduğu yönündedir. Özellikle ABD’nin 2011 Aralık ayında, askerlerini Irak’tan çektikten sonra Bağdat’ta hem kendisinin hem de İran’ın kontrol edebileceği bir yönetimi bırakmanın hesabını yapmış olduğu aşikârdır. Fakat İran’ın Kasım Süleymani’den sonra hem bölgede hem de Irak’ta görünür halde etkisinin zayıfladığı gözlemlenmektedir.
Yanlış hesap Bağdat’tan…
Netice itibarıyla Orta Doğu bölgesinde yaşanan değişim süreçleri ve Arap ülkeleri ilişkilerindeki dengelerle birlikte Irak’ın da yeni bir siyasi dönemece girdiği açıktır. Irak üzerinde yaşanan bölgesel güç mücadelesini de göz ardı etmemekte fayda vardır. ABD’nin Biden ile birlikte odak noktasının Asya-Pasifik ve Rusya-Ukrayna savaşı olmasının, Irak’ta siyasi krizlere ve oluşan boşluğun doldurulması için bölgesel rekabete yol açtığı söylenebilir. Dahası sözü edilen tablodan bakıldığında durumun Irak’ı artık bölge ülkeleri arasında paylaşılamaz bir konuma taşıdığını söylemek mümkündür. Aslında İran-Körfez ülkeleri arasındaki Irak rekabeti bu ülkeyi siyasi ve güvenlik açıdan kaosa sürükleyebilir. Bu bağlamda Irak’taki siyasi sürecin devam etmesi konusunda ABD’nin bu ülkede yeni planı ise etnik ve mezhepsel ayrışmaları derinleştirerek kontrollü bir Pan-Arabizm akımını tetiklemek olduğu ifade edilebilir. Çünkü Şii-Sünni mezhepsel ayrışmaların İran’ın Orta Doğu’daki gücünü pekiştirerek artırdığını söylemek mümkündür. Bu nedenle Irak’ta Sadr gibi ulusalcı görünümlü Arap milliyetçilerinin siyasi sahnede güçlenmesi öngörülebilir.
Özetlemek gerekirse, Sadr’ın aldığı siyasi arenadan çekilmek veya muhalefete geçmek kararının ardından Irak’ta siyasi krizin çok ciddi bir çıkmaz yola girdiği vurgulanabilir. Irak’taki siyasi haritanın etnik ve mezhepsel temeller üzerinde kurulmasından dolayı ülkedeki siyasi birlikteliğin sağlanmasının zor olduğu görülmektedir. Irak’ın ciddi bir toplumsal, sosyal ve siyasal uzlaşıya ihtiyacı vardır. Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan çoğulcu bir hükümetin kurulmasının ülkede istikrarın sağlanabilmesi için önkoşul haline gelmesi artık zarurettir.
Bu yazı 19 Haziran 2022 tarihinde Star Gazetesi Açık Görüş’te yayınlanmıştır.